Перейти к содержимому

Cafari Mazhabi.


molla tulku

Recommended Posts

Allaha shukur ki, men cahil deyilem. Dedim axi sene 1 il Turiyede Dokuz Eylul Universitetinin Ilahiyyat, 4 il Baki Dovlet Universitetinin Ilahiyyat fakultesinde tehsil almisham. Suriyaya getmek fikrim var idi, amma alinmadi.

Allaha shukur ki, neyin harada oldugunu bilirik.

Я очень хочу вернуться в прошлое ... Нет, не исправить свои ошибки... Просто обнять всех тех , кого сейчас со мной нет.

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

  • 4 weeks later...
  • Ответы 86
  • Created
  • Последний ответ

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

CAFERİLİK

Caferilik, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)'ın mezhebine mensup olmak demek olup, Hz. Resulullah (s.a.a)'dan sonra İslam camiasının önderliğinin ilki Hz. Ali olan on iki imama ait olduğuna inanan Ehl-i Beyt mektebinin ortak ismidir. Bu mektebe aynı zamanda İsnaaşeriyye, İmamiyye, Şiilik ve Alevilik de denmektedir. Ancak bu mektep, Türkiye'mizde daha çok Alevilik ve Şiilik isimleriyle tanınırken; İran, Irak, Azerbaycan, Lübnan, Bahreyn, Suriye, Afganistan, Arabistan, Pakistan Bengladeş ve Hindistan gibi, aynı inancı paylaşan Ehl-i Beyt dostlarının yoğun olduğu ülkelerde Şiilik ve Caferilik isimleriyle meşhur olmuştur.

Burada şunu da vurgulamalıyız ki, bu mektebe Caferi mezhebi denilirken, onun da İslam camiası içerisinde ortaya çıkan Hanefi, Şafii, Maliki, Hambeli Zahiri, Sevri ve diğer İslami mezhepler türünden bir mezhep olduğu anlaşılmamalıdır. Çünkü mezhep, belli bir ilmi kariyer ve şartlara haiz olarak içtihat derecesine ulaşan bir alimin, İslam dini üzerinde ortaya koyduğu yorum ve fetvalar mecmuasına denir. Oysa bu mektep, kendisini müntesip kıldığı İmam-ı Cafer Sadık ve diğer imamları müçtehit olarak kabul etmiyor. Aksine; imamların Allah Teala'nın emri ve Hz. Resulullah'ın açıklaması ile tayin edilen birer ilahi hüccet olduklarına inanır. Dolayısıyla da İmam Cafer Sadık da dahil olmak üzere, on iki imamın din konusunda yaptıkları açıklamaların, onların kendi içtihatları sonucu vardıkları şahsi fetva ve yorumları değil de, bizzat Allah Teala'nın Resul-ü Ekrem'e indirdiği dini öğretinin özü olduğuna inanır.

Aslında bu mektebe mezhep ismini veren de bu mektebin kendi mensupları değildir. İslam camiasında her hangi bir müçtehidin fetvalarına uyan diğer İslami fırkalar bu mektebe mezhep ismini yakıştırmışlardır. Onlar, kendi yöntemlerine mezhep ismini verdikleri gibi, bu mektebin öğretilerinin daha çok Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)'dan geldiğini ve diğer imamların böyle bir şansı yakalayamadıklarını görünce, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)'ın da kendilerinin müntesip olduğu müçtehitlerden biri gibi sıradan bir müçtehit olduğuna inandıklarından, kendi mezheplerine kıyasla bu mektebe de Caferi mezhebi ismini koymuşlardır. Oysa bu mektep, kendisini bir mezhep olarak nitelendirmemektedir.

Bu mektep, Hz. İmam Cafer Sadık da dahil olmak üzere ne Hz. Resulullah'tan sonra İslam camiasının önderleri olduğuna inandığı on iki imamın, diğer İslam ulemasının yaptığı gibi, normal ilim tahsil sürecini geçiren müçtehitler olduğuna inanır, ne de on iki imamdan gelen açıklamaların onların İslam dini üzerinde yaptıkları içtihat sonucu vardıkları şahsı yorum ve fetvaları olduğunu kabul eder. Bu mektep, imamlardan gelen açıklamaların Hz. Resulullah'ın açıklamalarının aynısı olduğuna inanır. O halde bu mektep, imamların açıklamalarının İslam dini üzerinde yapılan bir yorum değil, bizzat İslam dininin kendi öğretileri olduğu görüşündedir.

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; bu mektebe Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)'ın döneminden sonra, o Hazret'in bu mektebin ilkelerini ortaya koymakta diğer imamlara oranla daha fazla imkan yakalamasından dolayı "Caferiyye" (Caferilik) ismi verilmiştir. Bu mektep, o Hazret'in döneminden önce Ali taraftarlığı anlamına gelen "Şiatu Ali" ismiyle tanınırdı ki, daha sonraları bu terim, halk arasında o kadar bir yaygınlık kazanmıştır ki, "Şia" kelimesi Hz. Ali (a.s)'ye intisap edilmeksizin, tek başına kullanıldığında bile, maksadın bu mektebi kabul edenler olduğu anlaşılmaya başlamıştır. Yoksa bu mektep, on iki imamın on ikisinin de aynı statüye sahip olduklarını ve hepsinin öğretilerinin aynı olup, Hz. Resulullah'ın öğretilerinden başka bir şey olmadığı inancındadır.

Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Benim sözüm babamın sözüdür; babamın sözü ceddimin sözüdür; ceddimin sözü de Hüseyin’in sözüdür, Hüseyin’in sözü de Hasan’ın sözüdür; Hasan’ın sözü ise Ali bin Ebu Talib’in sözüdür; Ali bin Ebu Talib’in sözü ise, Resulullah’ın sözüdür; Resulullah’ın sözü ise Allah’ın sözüdür.” [1]

Yine o Hazret kendisine bir soru soran şahsa şöyle buyurmuştur: “Andolsun Allah’a ki biz, kendi heva hevesimiz ve görüşümüze dayanarak bir şey söylemeyiz; biz Rabbimizin dediğinden başka bir şey de demeyiz. Eğer sana bir hususta bir şey söylediysem, mutlaka bu Resulullah’tandır. Biz kendi reyimizle bir şey demeyiz.” [2]

Hz. İmam Bakır (a.s) ise şöyle buyurmuştur: “Eğer biz size kendi reyimizle bir şey söylersek, bizden öncekilerin saptıkları gibi biz de s.rız; hayır, biz ancak Rabbimizin Peygamberi’nin bize açıkladığı şeyleri size söyleriz.” [3]

Yine o Hazret şöyle buyurmuştur: “Eğer biz sizlere, kendi rey, heva ve hevesimize dayanarak bir şey söylersek, helak olmuşlardan oluruz; hayır biz, diğerlerinin altın gümüşlerini toplayıp sakladığı gibi, Hz. Resulullah (s.a.a)’dan alarak toplayıp sakladığımız hadisleri söyleriz.” [4]

Yine Hz. İmam Sadık (a.s) kendisine bir soru soran şahsı cevapladığında, o adam: “Eğer bu hususta şöyle- şöyle söylenirse, nasıl bir görüş olur?” deyince; Hazret ona: “Dur bakalım, ben bir hususta bir cevap verirsem, bu, Hz. Resulullah’tandır. Biz, şöyle-şöyle olur şeklinde görüş belirtenlerden değiliz” [5]diye cevap vermişlerdir.

Evet; Ehl-i Beyt mektebi, diğer İslami mezhepler gibi, rey ve görüşe dayalı olan bir mektep değildir. Ehl-i Beyt mektebi, Hz. Resulullah (s.a.a)’dan alınan İslam dininin hiçbir yoruma tabi tutulmaksızın sunuluşudur.

Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)'ın diğer imamlara oranla bu mektebin ilkelerini daha fazla ortaya koymasının sırrı ise, imamların içinde bulundukları siyasi şartlarda yatmaktadır. Bu husus İslam tarihi hakkında azıcık bilgisi olan herkes tarafından açık seçik olarak bilinmektedir. Bilindiği üzere, on iki imamlardan hiç biri Hz. İmam Sadık (a.s)'ın yakalayabildiği hür ortamı yakalayamamıştır.

Hz. İmam Sadık dışındaki imamların içinde bulundukları siyasi baskı ortamı, ya Ehl-i Beyt imamlarını toplumdan soyutlayarak bir köşede inziva hayatını sürdürmek zorunda bırakmış, ya da büsbütün hürriyetleri ellerinden alınarak, o mübarek zatlar zindan köşelerinde yaşamaya mahkum edilmişlerdir. On iki imamın ilki ve büyüğü olan Hz. Ali (a.s)'nin irad buyurmuş olduğu: "Allah'ım, Kureyş ve yardakçılarına karşı hakkımı senden istiyor, senden yardım diliyorum. Resulullah'a olan yakınlığımı inkar ettiler, elimdeki kabı baş aşağı çevirdiler; başkasından fazla layık olduğum işte, hakkım olan mevkide benimle kavgaya giriştiler. "Hak alınır da, verilir de; istersen gamlara batarak dayan; istersen acıklanarak öl" dediler.

Bir de baktım gördüm ki, Ehl-i Beyt’imden başka ne bir yardımcı var bana, ne de bir yaru-yaver. Onların tehlikeye düşmelerini reva görmedim. Gözlerime toz-toprak dolmuştu; gözlerimi yumdum; ağzımın yarını dertle, elemle yuttum; zehirden acı olan bıçaklarla doğranmaktan çetin olanbu işe dayanıp sabrettim" [6] sözleri o Hazret'in nasıl bir baskı ve sıkıntı içinde bulunduğunu çok açık ve net olarak ortaya koymaktadır.

Yine o Hazret hilafete seçildikten sonra Kufe mescidinde irad buyurmuş olduğu “Şıkşıkıyye” ismiyle maruf olan bir hutbede o günlerdeki esefli halini şöyle dile getiriyor: "Andolsun Allah'a ki Ebu Kuhafe'nin oğlu, onu bir gömlek gibi giyindi; oysa o daha iyi bilirdi ki, ben hilafete nispetle değirmen taşının mili gibiydim; sel benden akardı; hiçbir kuş uçtuğum zirveye çıkamazdı. Böyle olunca, ben de hilafetle arama bir perde çektim; onu koltuğumdan silkip attım.

Düşündüm; kesilmiş elimle hamle mi edeyim; yoksa bu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem de öyle bir körlük ki, ihtiyarları tamamıyla yıpratır; çocuğu ise kocaltıp ihtiyarlaştırır; inanan ise, Rabbine ulaşıncaya kadar bu zulmette zahmet ve çile çeker.

Gördüm ki, sabretmek daha doğru; sabrettim; ama gözümde diken vardı; boğazımda da kemik tıkanmıştı; mirasımın yağmalandığını görüyordum.

Derken birincisi, onu kendinden sonra İbn-i Hattab'a atıp gitti. Sonra İmam, A'şa'nın şu beytini okudular:

Bugün deveye binmişim; yolculuk zahmetine düşmüşüm;

Cabir'in kardeşi Hayyan'la bulunduğum günle bu günüm kıyaslanır mı hiç?

Ne de şaşılacak şey ki, yaşarken halkın kendisini bırakmasını teklif ederdi; ölümünden sonra yerine öbürünün geçmesini sağladı. Bu iki kişi hilafeti, devenin iki memesi gibi aralarında paylaştılar. O, hilafeti düz ve düzgün olmayan çorak bir yere attı; sözü sertti, insanı yaralardı; onunla buluşup görüşeni incitirdi. Meselelerde şüphesi çoktu; özür getirmesinin sayısı yoktu. Onunla arkadaşlık eden, serkeş bir deveye binmişe benzerdi; burnuna geçen yularını çekse burnu yırtılır, yaralanırdı; bırakırsa üstündekini helak olma uçurumuna götürür, atardı. Allah'ın bekasına andolsun ki, halk, onun zamanında ne edeceğini şaşırdı, yoldan çıktı; renkten renge boyandı; oradan oraya yeldi-durdu.

Uzun bir zaman çetin mihnetlere düştüm; sabrettim; derken o da yoluna düzüldü; halifeliği bir topluluğa bıraktı ki, ben de bunların biriyim sanıldı.

Allah'ım sana sığınırım; ne de danışma topluluğuydu bu. Onlardan benim hakkımda, birincisiyle ne vakit bir şüpheye düşüldü ki, bu çeşit kişilere katıldım ben?! Fakat inerlerken ben de onlarla indim; uçarlarken ben de onlarla uçtum; inişte, yokuşta onlarla beraber oldum. Derken içlerinden biri, hasedinden gerçekten saptı; öbürü de, damadı olduğundan ona uydu, benden yüz çevirdi; ötekileri de, öyle işler yaptılar ki, anmak bile çirkin.

Nihayet kavmin üçüncüsü kalktı; hem de bir halde ki, iki yanı da yelle dolmuştu; işi gücü, yediğini çıkaracağı yerle yiyeceği yer arasında gidip gelmekti. Onunla beraber babasının oğulları da işe giriştiler; Allah malını, devenin ilkbahar otlarını, çayırı-çimeni yiyip sömürdüğü gibi yediler, sömürdüler.

Sonunda onun da ipi çözüldü; hareketi, tezce yaralanıp öldürülmesine sebep oldu; karnının dolgunluğu onu bu hale getirdi; o da işini tamamladı gitti.

Derken, halkın benim etrafıma, sırtlanın boynundaki kıllar gibi üşüşmesi kadar beni ezen bir şey olmadı; her yandan, birbiri ardınca çevreme üşüştüler; öyle ki, kalabalıkta Hasan ile Hüseyin, ayaklar altında kalacaktı neredeyse. Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme toplandılar; bu hengamede elbisem bile yırtılmıştı.

Ama işi elime aldıktan sonra bir bölük, biatten döndü, ahdini bozdu; diğer bir bölük de, ok yaydan fırlar gibi fırladı, inancından vazgeçti; öbürleri de, itaatten çıktı; sanki onlar, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh Allah'ın: "İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde yücelik ve bozgunculuk dilemeyenlere veririz; sonuç çekinenlerindir" [7] buyurduğunu duymamışlardı. Evet, andolsun Allah'a, elbette duydular da, ezberlediler de; fakat dünya, gözlerine bezenmiş bir şekilde göründü, onun bezentisi hoş geldi onlara.

Ama şunu da bilin ki, andolsun tohumu yarana, insanı yaratana, bu topluluk biat için toplanmasaydı ve Allah'ın bilginlerden, zalimin tıka basa tokluğu karşısında mazlumun aç kalmasına rıza göstermemeleri gerektiğine dair, almış olduğu ahd-ü peymani olmasaydı, yine de hilafet devesinin yularını sırtına atardım; ümmetin sonuncusunu, ilkinin kasesiyle suvarır giderdim. Siz de biliyorsunuz ki, sizin bu dünyanız, benim katımda dişi bir keçinin aksırığından daha değersizdir." [8]

Demişlerdir ki; Hutbelerinde söz, buraya gelince, Irak ili halkından biri kalktı, Hazret'e bir kağıt sundu. Hazret kağıdı okumaya daldılar. Okuyup bitirince, İbn-i Abbas: "Ey Mü'minlerin Emiri, sözünü bıraktığın yerden devam etsen" dedi. Bunun üzerine, Hz. Emir-ül Mü'minin buyurdular ki: "Heyhat! Ey İbn-i Abbas, bu, erkek devenin , esridiği zaman ağzına gelen bir köpüktü; geldi, gene geriye gitti."

İbn-i Abbas dedi ki: "Andolsun Allah'a ki, hiçbir konuşma bu konuşma kadar beni üzmemiştir. Neden Emir-ül Mü'minin istediği şekilde konuşma imkanını bulamıyor?!" [9]

Hz. Ali'nin bu konuşması, Hazret'in hangi şartlar altında bulunduğunu, hatta üzerindeki baskı ortamının hilafet döneminde bile kalkmadığını göstermeye yetmiyor mu?

İşte buradan, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin hadis kaynaklarında, Hz. Resulullah'ı sadece iki yıl gibi kısa bir müddet görme imkanına sahip olan Ebu Hureyre'den 5374 civarında hadis nakledilirken, çocukluk döneminden beri yirmi üç seneden fazla bir süre zarfında Hz. Resululullah (s.a.a)'ı vefat edinceye kadar deve yavrusunun annesini izlemesi gibi hiç ayrılmadan izlemiş olan, bizzat Hz. Resulullah (s.a.a)'ın kendi eliyle terbiye ettiği [10] ve hakkında buyurmuş olduğu: "Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır; kim ilim öğrenmek isterse, o kapıdan gelsin" [11] veya "Ben hikmetin eviyim, Ali ise onun kapısıdır; kim hikmet almak istiyorsa, o kapıdan gelsin" [12] yahut "Ben neyi öğrendimse, onu Ali'ye de öğrettim, o benim ilmimin kapısıdır" [13] şeklindeki övgülerle ümmete nübüvvet ilminin kapısı olarak tanıttığı, Hz. Ali gibi bir zattan ise sadece elli civarında sahih hadis nakledilmesinin sırrı da gün ışığına çıkmış olur. [14]

Diğer imamların nasıl bir baskı altında bulunduklarını ise, artık anlatmaya gerek yoktur sanırım. Hz. Resulullah (s.a.a)'in ümmetine, cennet gençlerinin efendisi olarak tanıtıp, [15] secdede iken bile mübarek omzuna bindiklerinde onları üzmemek için, kendilerinin mübarek omzundan ayrılıncaya kadar secdesini uzattığı, bir an bile ağlamalarına tahammül etmeyip, onların ağladıklarını gördüğünde minberinden inerek kucağına alıp tekrar minberine sözünü devam ettirmek üzere geri dönecek kadar itina gösterdiği, biricik torunları Hz. Hasan ve Hüseyin (a.s)'e nelerin reva görüldüğünü hatırlamak, bu mübarek zatların hangi şartlar altında bulunduklarını açık olarak gösterdiğini söylemeye bir gerek yoktur.

Hz. Hasan'ı zehirleyerek şehit eden; İslam aleminden öte, İnsanlık aleminin yüz karası olan Kerbela faciasını yaratarak, Hz. Hüseyin ve yaranını feci şekilde susuz şehit edip, Peygamber-i Ekrem'in ehli ayalını esir ederek, kafir çocuklarına reva görülmeyecek ihanetlerle köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaştırdıktan sonra, Şam şehrinde ne sıcaktan, ne de soğuktan koruyan harabe bir evde tutsak tutan; buna da yetinmeyip, büyük bir iş başarmışçasına, zafer kutlaması havasında galibiyet sarhoşluğuna kapılarak, şarap kadehlerinin tokuşturulduğu Yezid'in meclisinde Peygamber'in namusunu hicapsız olarak namehrem gözlerin çirkin bakışlarına sergileyen; "Haşimoğulları padişahlıkla oynadılar; yoksa ne gaipten bir haber gelmiştir, ne de bir vahiy inmiştir; keşke Bedir'de öldürülen büyüklerim olsaydı da Haşimoğullarından onların intikamını nasıl aldığımı görselerdi" [16] diyerek açıkça inançsızlığını göstermekten çekinmeyen; hicri doksan dokuz yılında halife Ömer bin Abdulaziz'in döneminde yasaklanıncaya kadar, elli sekiz senelik bir zaman zarfında kendilerine bağlı saray alimlerine kıldırttıkları Cuma namazlarının hutbelerinde Allah'ın aslanı, Hz. Resulullah'ın yaveri ve sırdaşı Hz. Ali gibi mübarek bir zata haşa, lanet okutturan; [17] Ehl-i Beyit'in faziletini gizlemek uğruna Ehl-i Beyt'in faziletlerinin nakledilmesine koydukları ambargoya ilaveten, kendileri ve yandaşları için saray alimlerine yalan fazilet uydurtarak Allah Resulü'nün diline yalan bağlamaktan bile sakınmayan; yarattıkları terör ortamıyla Ehl-i Beyt dostlarından yaşama hakkını alan; Ehl-i Beyt sevgisiyle tanınan Meysem-i Temmar ve Hücr bin Adiy ve arkadaşları gibi mukaddes zatları şehit etmeleri yanı sıra Müslümanları Ehl-i Beyt sevgisini taşıyan komşularını ihbar etmeye teşvik eden, Sıffın savaşını başlatarak aralarında Ammar-i Yasir, Haşim-ül Mirkal, züşşehadeteyn Hüzeyme bin Sabit, Uveys-i Karani gibi salih insanların ve Bedir erlerinden yirmi beş ashabın da bulunduğu yüz bin kadar Müslüman'ın kanının akıtılmasına sebebiyet veren [18] zalim Emevi hükümdarlarının döneminin hali zaten malumdur.

Zalim Emevi hükümdarlığının yıkılıp, yerini Abbasi zulmüne bıraktığı dönemlerde de şartların Ehl-i Beyt imamları ve Ehl-i Beyt dostları için kolaylaşmadığı, aksine daha da ağırlaştığı İslam tarihinden azıcık bilgisi olan herkes tarafından bilinmektedir.

Sadece Hz. İmam Sadık (a.s) kendi dönemine denk gelen, Emevioğullarıyla Abbasoğullarının hilafet kavgası sonucu ortaya çıkan siyasi otorite boşluğunun yarattığı nispi hürriyet ortamından yararlanarak dedeleri Hz. Resulullah'tan kendilerine ulaşan ilmi yayma imkanını yakalamıştır ki, tarih kitapları o dönemde Hz. İmam Sadık (a.s)'ın verdiği eğitime katılan dört bin civarında öğrencisinin bulunduğunu kaydetmektedir. İşte bundan dolayıdır ki, bu mektep bu dönemden sonra "Caferiyye" Caferilik ismiyle anılmaya başlamıştır. İşte Ebu-l Hasan-ül Veşşa, Kûfelilerden bir topluluğa, Kûfe Mescidini kastederek; "Ben öyle bir zamana eriştim ki, bu camide takva ehlinden dokuz yüz kişiyi duydum, hepside bana Cafer bin Muhammed dedi ki diye ondan hadis rivayet ederdi" [19] demekle bu gerçeği dile getirmektedir.

Tabiin’in büyükleri o Hazret’in derslerine katılır ve bundan dolayı iftihar ederlerdi. Ehl-i Sünnet’in iki büyük mezhebi olan Hanefi ve Maliki mezheplerinin kurucuları, İmam Ebu Henife ve İmam Malik de bu öğrencilerdendi. Ebu Hanife’nin, Hz. İmam Sadık (a.s)’ın derslerine katıldığı iki senelik öğrenciliğine işaretle söylemiş olduğu: “Eğer o iki yıl olmasaydı, Nu’man [20] helak olurdu” şeklindeki meşhur sözü, o Hazret’in bu ilmi çalışmalarının ne kadar etkin olduğunu açıkça göstermektedir.

Yine Sufyan bin Uyeyne, Sufyan-ı Sevri, Eyyup Sicistani, Yahya bin Said-ül Ensari gibi ilim ve takvayla şöhret bulan kimseler, o Hazret’in derslerine katılmaktan iftihar duyan öğrenciler arasında yer almaktaydı.

Ehl-i Sünnet’in büyük alimlerinden olan Şehristani de o Hazret’in bu ilmi çalışmalarına işaretle şöyle demiştir: “Cafer bin Muhammed Es-Sadık, büyük ilim, kamil hikmet, dünyaya karşı zahit ve tam anlamıyla vere ve takva sahibi bir zattır. Medine’de bulunduğu sürece taraftarlarına ilim öğretmiş ve kendi dostlarına ilim sırlarını açmıştır.” [21]

İşte bunun içindir ki, bu mektebe "Caferiyye" Caferilik ismi verilmiştir. Yoksa bu mektep, Caferilik olduğu kadar, Aleviliktir; Alevilik olduğu kadar, Hasancılıktır; Hasancılık Olduğu kadar, Hüseyinciliktir; Hüseyincilik olduğu kadar, birer birer diğer Ehl-i Beyt imamcılığıdır ve bilahare on iki imamcılık olduğu kadar, Muhammedicilik, tek kelime ile İslam dinin ta kendisidir.

CAFERİLİĞİN DOĞUŞU

Caferilik konusunu ele alan genellikle Ehl-i Sünnet mezheplerine mensup bazı yazarların, bu mektebe karşın çok olumsuz ve insafsızca bir tavır sergilediklerini esefle görmekteyiz, okumaktayız. Acınarak belirtmeliyiz ki, kuru taassupları yüzünden ne zahmet çekip bu mektebin öz kaynaklarına müracaat etme tenezzülünde bulunan, ne de böyle bir lüzumu gören, bu tip yazarlar, bu mektebi eleştirirken, bu mektebin muhalifleri tarafından uydurulduğu belli olan, bir takım yalan yanlış bilgilere ve hatta iftiralara istinat ederek onun; İslam dinini bölüp yıkmak amacıyla İslam dininin düşmanları tarafından ortaya çıkarılan, bir bölücülük hareketi olduğu iddiasında bulunabilecek kadar cüretkar ve kaygısız olabiliyorlar.

Hatta, hali malum bu yazarların, Hz. Resulullah (s.a.a)’ın Ehl-i Beyti ve seçkin ashabının yolu olan bu mektebi karalamak için onun, İslam dinini içten çökertmek gayesiyle Abdullah bin Seba ismindeki bir Yahudi dönmesi tarafından uydurulan bir mezhep olduğu safsatasını y.cak kadar ileri gittiklerine ve kitaplarında aslı astarı olmayan Abdullah bin Seba masalını ballandıra ballandıra anlattıklarına şahit olmaktayız.

Bu yazarlar, ilk olarak hilafet makamının aslında Hz. Ali’ye ait olduğu görüşünü ve hatta buna da yetinmeyip, Ali’nin Allah olduğunu iddia ettiğini, işte Ehl-i Beyt mektebinin temelinde böyle bir şahsın bulunduğunu döne döne kitaplarında zikrederler. Maksatlarıysa, Müslümanlara bu mektebi İslam dışı bir mektep olarak taktim etmek ve böylece onları, Hz. Resulullah’ın Kur’an’ın eşi olarak ümmetine emanet edip, kıyamete kadar bu ikisinin birbirinden ayrılmayacağını ve bu ikisine sarıldıkları taktirde asla sapmayacaklarını bildirdiği, Ehl-i Beyt’den uzak tutmaktır. Çünkü zalim Emevi hükümdarlarını aklamak ve onların İslam ve Müslümanlara reva gördükleri zulümleri tevcih etmek bunu gerektirir, bunun için başka bir alternatif bulunmamaktadır.

Oysa; tahkik ehli tarihçiler, adı geçen kişinin tarihte yaşamış olduğundan bile şüphe etmekte ve Emevi yandaşlarının Ehl-i Beyt mektebini karalamak amacıyla böyle bir düzme hikayeyi uydurduklarını açıkça ortaya koymaktalar. [22]

Bu hususta daha geniş bilgi edinmek için, araştırmacı insanları, merhum Abdulbaki Gölpinarlı’nın tercüme ettiği “Abdullah bin Seba’nın Masalı” adlı kitaba müracaat etmelerini tavsiye ederken, şu kadarını belirtelim ki, bu masal ilk olarak Taberi’nin tarihinde yer almıştır. Ancak bu masal birilerinin işine geldiğinden çok geçmeden Ehl-i Beyt mektebine saldırmak isteyenlerin diline destan olmuştur.

Abdullah bin Seba’nın masalını ilk olarak Taberi’nin naklettiğine işaret etmiştik. Şimdi Taberi’nin bu masalı kimden naklettiğine ve bu rivayetin senedinde kimin bulunduğuna kısaca bir göz atalım.

Taberi tek başına naklettiği bu masalı Sayf bin Amr Et-Temimi’den nakletmiştir. Bu kişi ise, bütün hadis ve biyografı alimlerinin nezdinde, Emevi yandaşlığına ilaveten, zındıklık, yalancılık, iftiracılık ve hadis uydurmacılığıyla meşhurdur.

Yahya bin Muin onu, “Sayf bin Amr Et-Temimi, hadis açısından çok zayıf biridir, bir kara para ondan daha hayırlıdır” şeklinde değerlendirir.

Ebu Davut onun hakkında: “Onun bir değeri yoktur, çok yalancıdır” diyor.

Nesai onu, “Zayıf biridir, hadislerine itina edilmez, sıka ve güvenilir değildir” sözleriyle eleştirir.

İbn-i Hayyan onun hakkında: “O, uydurma hadisleri nakleder, zındıklıkla itham edilmiştir, kendisi de yalan hadis uydurur” der.

İbn-i Edi ise şöyle der: “Seyef zayıf biridir, onun hadislerinden bazıları meşhurdur, ancak geneli münker hadislerdir, itina edilemez durumdadır.”

Hakim onu şöyle değerlendirir: “Onun hadisleri terkedilmiştir, kendisi de zındıklıkla suçlanmıştır.” [23]

Şimdi bu Abdullah bin Seba düzmesini dillerinden düşürmeyenlere sormak lazım. Acaba Peygamber-i Ekrem’in Ehl-i Beyti, Ammar-i Yasir, Ebuzer, Selman-i Farisi, Meysem-i Temmar, Ebu Eyyub-u Ensari gibi binlerce salih insan ile geçmişte ve şimdide milyonlarca Müslüman’ın tabi olduğu böyle bir mektebi, ulamanın zındık olarak nitelediği bir oyunbazın düzmeleriyle itham etmek ve onu hak mezhep olarak nitelendirdikleri mezhepler düzeyinde bile görmemek, açık bir zulüm ve insafsızlık değil de nedir?

Faraza Abdullah bin Seba denen bir kişi tarihte yaşamış olsa ve yalancı Seyf bin Amir’in düzmesi o sapık görüşü savunsa bile, bunun Ehl-i Beyt mektebiyle ne ilgisi vardır? Ehl-i Beyt mektebinin inancını Ehl-i Beyt’in kendinden mi yoksa bir paranoyaktan mı öğrenmek gerekir? Ehl-i Beyt mektebinin görüşlerini Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, kısacası on iki imam mı açıklamaya yetkilidir, yoksa kim olduğu, ne olduğu belli olmayan ruh hastası bir paranoyak mı? Özellikle ulemanın müfteri ve zındık olduğunu açıkça belirttiği Sayf bin Amir’in düzmelerine dayanarak bir mektep hakkında hükmetmeyi hangi akıl ve hangi vicdan kabul eder.

Ama Ehl-i Beyt mektebi inancında olmayan her yazar yukarıda bahsi geçen yazarlar gibi düşünmemiş, yazmamıştır. Onların içerisinde bu düzmenin Ehl-i Beyt mektebiyle yakından uzaktan bir ilişkisi bulunmadığını açıkça ortaya koyanlar da olagelmiştir.

Bu hususta Ehl-i Sünnet bilginlerinden Muhammed Kürd Ali şöyle yazıyor: “Caferi mezhebinin İbn-i Savda ismiyle maruf olan, Abdullah bin Seba’nın bidatlarındanolduğuna dair bazı yazarların ortaya sürdükleri görüşlerine gelince, bu sadece bir vehim olup, onların bu mezhep hususunda tahkike dayanan bilgilerinin azlığından kaynaklanmaktadır. Kim, Caferilerin adı geçen bu kişi hakkındaki görüşlerinden, Caferi mezhebini benimseyenlerin onun görüş ve fiillerinden ibraz ettikleri bizarlıklarından, Caferi mezhebi ulamasının istisnasız olarak bu kişiyle ilgili ortaya koydukları ta’n ve karalamalarından haberi olursa, bu iddianın doğruluktan ne kadar uzak olduğunu anlar.” [24]

Evet, Ehl-i Beyt mektebini kabul etmediği halde konuya biraz insaflıca yaklaşan yazarlar da olagelmiştir. Onlar, Ehl-i Beyt mektebinin de en azından sonradan İslam dini içinde ortaya çıkan, kendilerinin mensup oldukları herhangi bir müçtehidin yorum ve fetvalarından ibaret olan mezhepler türünden bir mezhep olarak algılanması gerektiğini belirtiyorlar.

Ancak bunlar da bu mektebin kendilerinin mensup oldukları mezheplere herhangi bir üstünlüğü olmadığını ve sıradan bir mezhep sayılması gerektiği mesajını vermek gayesiyle, bu mektebin doğuş tarihinin kendilerinin mensup oldukları mezheplerin doğuş tarihine yakın bir döneme denk geldiği üzerinde ısrarla duruyorlar.

Bu yazarlardan biri, Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı’dır. Ona göre, Şiilik (Caferilik) Hicri birinci asırdan sonra bir mezhep olarak teşekkül etmiştir. O, “Şiatu Ali” kelimesinin daha öncelerden Müslümanlar arasında kullanıldığını kabullenmekle birlikte, bunun Şiiliğin bir mezhep olarak bu kelimenin kullanıldığı tarihten itibaren var olduğuna delil teşkil etmeyeceğini savunur. Zira ona göre, bu kelime o günlerde günlük dildeki anlamı olan “taraftar” manasında kullanılırdı, belirli bir inanış tarzını ifade etmek anlamda değil.

O, bu görüşünü şöyle dile getirir: “Hz. Ali’nin bütün Müslümanlarca teslim edilen ve yüceltilen şahsi meziyetleri, ilmi, takvası, kahramanlığı, cesareti ve nihayet Hz. Peygamberin (s.a.s) amcasının oğlu, Medine’deki muâhât (Müslümanlar arasındaki kardeşlik akdi) sırasında kardeşi ve damadı oluşu söz konusu olduğu taktirde, bu hususlarla ilgili ilk tezâhürlerin daha Resulullahın (s.a.v.) sağlığında mevcut olması son derece doğru ve tabiidir. Ancak buradaki tezâhür, bir fırka veya ayrı bir zümre teşkil etmek şeklinde değil, mânevi bir bağlılık ve samimi bir dostluktur. Aynı şekilde gerek Sakîfe toplantısı [25] sonrasında, gerek Hz. Osman zamanında zuhur eden karışıklıklar sırasında Hz. Ali’ye teveccüh gösteren hareketleri ve Hz. Ali’nin hilafetinde onun yanında yer alan Müslümanların davranışları bir ‘fırka’ hareketinin tezâhürleri olarak değerlendirilemez.” [26]

Tarihte ve Günümüzde Caferilik kitabının yazarı İsmail Mutlu da bu yazarlardan bir diğeridir. O, yukarıda naklettiğimiz Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı’nın görüşünü aktardıktan sonra şöyle devam eder: “Biz de Şiiliğin birinci asrın sonlarında teşekkül ettiğini savunan yazarların görüşlerini daha isabetli buluyor ve bu hususta bu yazarların fikirlerine yer vermek istiyoruz.” [27]

O, daha sonra kendisi gibi düşünen İrfan Abdulhamid’in sözlerinive bu görüşüne delil olarak yer verdiği Zeydi imamlarından İbn-i Murtaza’nın sözlerini naklettikten sonra onlara teyit olarak şöyle devam ediyor:

“Gerçekten de İbn-i Murtaza’nın bu görüşü, Şia’nın Peygamberimiz zamanında veya Peygamberimizin vefatından sonra ortaya çıktığı görüşünü kesin bir şekilde reddetmektedir. Çünkü Şii kaynaklarda ismi geçen Ammar (r.a) gibi Sahabiler Hz. Ali’nin taraftarı olarak zikredilir ve Şiiliğin Peygamberimiz zamanında varlığına bu taraftarlık delil olarak gösterilir. Oysa bu Sahabilerin Hz. Ali’yi sevmeleri daha önce de ifade ettiğimiz gibi, ıstılahî manada bir taraftarlık değildi. Nitekim yukarıdaki ifadelerde de dikkat çekildiği gibi, bu Sahabiler ne Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den ayrılmışlar, ne de onlara sövmüşlerdir. Eğer bunlar iddia edildiği gibi, ıstılahî manada Şii olsalardı, bu iki Sahabiden uzaklaşmaları, onlara sövmeleri, onların verdikleri vazifeleri yapmamaları gerekirdi. Bu durum Şiilikteki takiyye, yani inancını gizleme ile de izah edilemez. Çünkü bu iki halife döneminde Müslümanlara en ufak bir baskı uygulanmıyordu.” [28]

Evet bu yazarlar, Ehl-i Beyt mektebinin (Caferiliğin) doğuş tarihini mümkün olduğu kadar kendilerinin müntesip oldukları mezheplerin ortaya çıkış tarihine yakınlaştırmaya çalışıyorlar. Onların bu çabalarını doğal karşılamak gerekir. Onların, Ehl-i Beyt mektebini İslam dini üzerinde yapılan sıradan bir yorum tarzı değil de, İslam dininin devamı olarak algılamalarını bekleyecek değiliz ya. Onlar başka türlü düşünemezler. Aksi taktirde kendi gidişatlarını tevcih etmekten aciz kalırlar.

Ama acaba durum onların çizdiği tablodan mı ibarettir? Yoksa başka bir şey mi vardır? İşte bunu anlamak için, Asr-i Saadet’e dönüp, Ehl-i Beyt mektebinin bel kemiğini teşkil eden öğretisinin (imamet anlayışının) bizzat İslam dininin metninde yer alan bir öğreti mi, yoksa Ehl-i Beyt mektebine mensup olanların sonradan içtihat ederek İslam dinine getirdikleri bir yorum mu olduğunu anlamak zorundayız.

Bilindiği üzere, Ehl-i Beyt mektebinin (Caferiliğin) bel kemiğini teşkil eden öğretisi, imamete dair inancıdır. Ehl-i Beyt mektebi, Hz. Resulullah (s.a.a)’dan sonra İslam ümmetinin önderliğinin başta Hz. Ali olmak üzere On iki Ehl-i Beyt İmamı’na ait olduğu, onların Allah Teala’nın tayini ve Hz. Resulullah’ın açıklamasıyla belirlenen İlahi önderler oldukları inancındadır. Kim, bu inancı kabul ederse, diğer teferruatta başka türlü düşünse bile Caferi’dir. Aksi taktirde diğer teferruatta Ehl-i Beyt mektebiyle birleşse de Caferi değildir.

Elbette yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, bu mektebe Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s)’ın döneminden sonra “Caferiyye” Caferilik ismi verilmiştir. Bu, o mektebin o Hazret’in döneminde doğduğu anlamına gelmemektedir. Hayır, bu mektep Hz. Resulullah’ın döneminden itibaren vardı. İsmi de Caferilik değil, Ali taraftarlığı anlamına gelen, Ali Şialığı (Şiat-u Ali) idi. Sadece o Hazret’in döneminde bu mektebin öğretileri, Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)’ın çabalarıyla daha yaygınlık kazandığı için, Şialık ismine Caferilik ismi de eklenmiştir.

Peki, bu mektebin bel kemiğini teşkil eden bu öğretisi, İslam dininin öğretileri içerisinde yer almış mıydı? Birileri; “bu sizin iddianızdır. İslam dininin öğretileri içerisinde böyle bir şey yoktur” diyebilirler. Yani, bu mektebin bizzat Hz. Resulullah’ın döneminden itibaren başlaya gelebilmesi için, bu öğretinin açıkça ya İslam dininin ana temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, ya da Hz. Resulullah’ın sünnetinde yer bulması gerekir. Aksi taktirde bu öğreti, içtihat sonucu İslam dinine getirilen bir yorumdan öteye gitmez. Acaba Kur’an-ı Kerim veya Hz. Resulullah (s.a.a)’ın sünnetinde Ehl-i Beyt İmamları’nın imametine dair bir açıklama var mıdır? İşte bunun için İslam dininin öğretilerini bir daha gözden geçirmemiz gerekir.

Ehl-i Beyt mektebi, bu inancının hem Kur’an-ı Kerim, hem de daha açık ve net olarak Hz. Resulullah (s.a.a)’ın sünnetinde yer aldığı görüşündedir. Buna kanıt olarak da Kur’an-ı Kerim’in ilgili ayetleriyle, Hz. Resulullah’ın sünnetinden örnekler zikrediyor. Biz bu kanıtlarından bazılarına sitemizin kitap bölümünde yayınladığımız “Ehl-i Beyt Mektebi’nde Temel İnançlar” adlı kitabımızın “İmamet” bölümünde değinmişiz. İsteyenler oradaki delilleri görebilirler.

Ancak burada şu kadarını belirtelim ki Ali Şialığı, yani Hz. Resulullah (s.a.a)’dan sonra ümmetin imametinin Hz. Ali’ye ait olduğu inancı, bizzat Hz. Resulullah’ın öğretileriyle başlamış ve Hz. Resulullah’ın döneminden itibaren ashabın önde gelenlerinden büyük bir bölük bu inanca sahip olmakla meşhur olmuş, hatta daha ötesi, Ali Şialığı ismini bizzat Hz. Resulullah bu bölüğe vermiştir. Bu inanç, özellikle de Hz. Resulullah (s.a.a)’ın dünyadan rihlet etmesiyle ortaya çıkan birinci halife Ebu Bekir’in hilafete seçilmesi olayı karşısında hem Hz. Ali (a.s)’nin aldığı tavır, hem de Hz. Ali’nin imam olması gerektiği inancıyla ashaptan büyük bir topluluğun Ebu Bekir’e biat etmeyi reddederek, Hz. Ali’nin etrafında toplanmasıyla daha da belirginlik kazanmıştır.

Bu mevzudaki bilgiler, yalnızca Ehl-i Beyt kaynaklarında yer almamıştır. Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarını inceleyen her insan, kolaylıkla bu hususta yeterli bilgi elde eder. Bu hususta biz, Ehl-i Beyt kaynaklarında yer alan rivayetlerle değil, bizzat Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin rivayetlerinde yer alan bir -iki hadis zikredeceğiz:

Suyûti, “ed-Dürr-ül Mensur Fi Tefsiri Kitabullahi Bil Me’sur” adlı tefsir kitabında İbn-i Asakir rivayetiyle Cabir bin Abdullah’tan tahric ederek demiştir ki: “Hz. Peygamber (s.a.a)’in yanındaydık; Ali (a.s) çıkageldi. Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: “Nefsim kudret kabzasında olan Allah’a andolsun ki, bu ve şiası, kıyamet gününde kurtulmuşlardır, muratlarına ermişlerdir.” Derken, “İnanlar ve iyi işlerde bulunanlar ise; işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır” [29] ayeti nazil oldu.” [30]

İbn-i Adiyy, İbn-i Abbas’tan tahric eylemiştir; demiştir ki: “İnananlar ve iyi işlerde bulunanlar ise; işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır” ayeti indiği zaman Resulullah (s.a.a) Ali’ye, “Onlar sensin ve şiandır; kıyamet günü Allah rızasını kazanmış ve ondan razı olmuş bulunacaksınız” buyurdu.” [31]

İbn-i Mardavayh Hz. Ali (a.s)’den rivayet ve tahric eylemiştir; demiştir ki: “Resulullah (s.a.a) bana, Allah Teala’nın “İnananlar ve iyi işlerde bulunanlar ise; işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır” ayetini duymadın mı? Onlar sensin ve senin şiandır; benimle onların buluşacakları yer, Kevser havuzunun yanıdır; ümmetler hesaba geldikleri zaman onlar, yüzleri ak olarak çağrılacaklardır” dedi. [32]

Bu hadislerin bir kısmını de İbn-i Hacer, Darukutni’den tahric ederek “Savaik-ül Muhrika” adlı kitabında zikreder. Ümmi Seleme (r.a) Hz. Peygamber (s.a.a)’in “Ya Ali, sen ve ashabın cennettesiniz” buyurduğunu rivayet etmiştir.

İbn-i Hacer’in nakline göre, Hafiz Cemaluddin Zerendi İbn-i Abbas’tan tahric eylemiştir; demiştir ki: “Hz. Resulullah (s.a.a), Allah Teala’nın “İnananlar ve iyi işlerde bulunanlar ise; işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır” ayeti nazil olduğunda, Hz. Ali’ye: “Ya Ali, onlar sen ve senin şiandır. Kıyamet günü Allah’a, onun rızasını kazanmış ve ondan razı olmuş bir halde kavuşacaksınız; düşmanın ise, kızgın ve elleri boynuna bağlı olarak ulaşacaktır” buyurdu.” [33]

İbn-i Asir de bu hadise “en-Nihaye” adlı kitabında yer vererek, Hz. Peygamber (s.a.a)’in “Ya Ali, sen ve şian, Allah’a, onun rızalığını kazanmış ve ondan razı olmuş bir halde kavuşacaksınız; düşmanınız ise, kızgın ve ellerini boynuna bağlı olarak ulaşacak” buyurduğunu, sonra da ellerini nasıl bağlı olduğunu göstermek için ellerini boynuna götürdüğünü zikreder. [34] Bu hadisi İbn-i Hacer, ‘Savaık’ında ve diğerleri başka yollardan tahric ederler ki, bu da hadisin, hadis erbabı katında şöhretine delalet eder.

Yine Zamahşeri, ‘Rabi-ül Abrar’ adlı kitabında Hz. Resulullah (s.a.a)’dan rivayet eder; buyurmuştur ki: “Ya Ali, kıyamet günü olunca ben yüce Allah’a sığınırım, sen benim kuşağıma yapışırsın; benimle Allah’a tevessül edersin; evladın sana yapışırlar, evladının şiası da onlarla Allah’a tevessül ederler.”

Görülüyor ki, Ali şiası (Ali taraftarlığı) terimi, bizzat Hz. Resulullah (s.a.a)’ın sözlerinden alınmadır. Sanki Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Ali hakkında buyurmuş olduğu “Ben kimin mevlası (efendisi) isem Ali de onun mevlasıdır, [35] Ali’nin konumu bana nispet, Harun’un Musa’ya olan konumu gibidir, [36] Ali benim kardeşim, yardımcım ve vasimdir, [37] Ali benim ilmimin kapısıdır, Ali benden sonra her mü’minin velisidir, [38] Ali’yi sevmek iman, Ali’ye buğzetmek ise münafıklık nişanesidir, Ali hakladır, hak da Ali iledir; hak Ali’nin ekseninde döner, [39] Ali Kur’an’ladır, Kur’an da Ali iledir; Havz-u Kevser başında bana kavuşuncaya kadar bu ikisi birbirinden ayrılmazlar [40]ve benzeri yüzlerce tavsiye ve tekitlere rağmen, ashabının ve onlardan sonra gelen ümmetinin Hz. Ali hususunda iki gruba ayrılacaklarını, bir grubunun Ali’nin yanında yer alıp Ali şiası olurken, ikinci grubun Ali’den kopacağını önceden görüyor ve biliyordu. Dolayısıyla bu ikazlarla onları uyarıp, Ali’den ayrılmanın İlahi gazapla sonuçlanacağını bildiriyordu ki, her yönden galip hüccet Allah’ın ve Allah Resulü’nün olsun ve yarın kimse, ben bunun farkında değildim, deme bahanesi arkasına saklanmasın.

Evet, İslam tarihinin Asr-i Saadet’le ilgili bölümünü biraz devşirdiğimizde, Hz. Resulullah (s.a.a)’ın ashabının, Ehl-i Beyt’i üstün görüp, öne geçiren Kur’an-ı Kerim ayetleri ve Hz. Resulullah (s.a.a)’ın kendinden sonra Hz. Ali’nin İslam ümmetinin imamı olmasını istediğini ortaya koyduğu, yukarıda örneklerine işaret ettiğimiz açıklamaları karşısında iki gruba ayrıldıklarını görmekteyiz. Bir grup, nass karşısında içtihat etmenin caiz olmadığını kabullenerek, Hz. Resulullah (s.a.a)’ın bu açıklamaları ve Kuran-ı Kerim’in Ehl-i Beyt’i üstün görüp, öne geçiren ayetlerine hiçbir yorum getirmeden teslim olurken, ikinci grup, bu hususta kendi içtihat ve görüşlerine yer verir ve görüşleri, herhangi bir gerekçeyle farklı olduğu taktirde, kendi görüşlerini öne geçiriyorlardı. Bu bölünme hatta Hz. Resulullah (s.a.a)’ın kaydı hayatta bulunduğu dönemde bile ihsas ediliyordu. Ashaptan bir grup, özellikle Hz. Ali’ye yakınlığı ile tanınırdı. Öyle ki, bunlar “Şiatu Ali” (Ali Taraftarları) olarak tanınır ve bu isimle anılırlardı. Buna karşın ashabın içerisinde kalbinde Ali’nin düşmanlığını taşıyanlar da vardı. İbn-i Abbas diyor: “Biz, kimin münafık olduğunu, onun Ali’ye karşı olan düşmanlığıyla tanır, teşhis ederdik.” Bu ölçeği, Hz. Resulullah (s.a.a) onlara vermişti. Çünkü Hz. Resulullah (s.a.a), ashabına, Ali’yi sevmenin iman, Ali’ye karşı düşman olmanın da münafıklık nişanesi olduğunu bildirmişti. Ashaptan bazıları da, ne Hz. Ali’ye karşı kalbinde düşmanlık hissediyor, ne de Hz. Ali’nin şiası sayılacak kadar, o Hazret’e yakınlık gösteriyorlardı.

Bütün sahabe, Ali’nin şiası olsaydı, bir bölüğü “Ali’nin şiası” diye anılmazdı. Gerçekten de Hz. Peygamber’in zamanında da Ali taraftarları olan, onu imam bilen; Hz. Peygamber’in sözlerini şerh ve tefsir eyleyen, hikmetlerini hükümlerini tebliğ eden zat olarak onu tanıyan sahabe az değildi. İşte Ali şiası sözü, bu bölüğe ait bir hususu ad olmuştu. Nitekim lügat ehli de bunu söylemiştir. Nihaye’ye, Lisan-ül Arab’a ve emsali diğer lügat kitaplarına müracaat edilirse bu adın, Ali’ye uyanlara, evladına ve onların taraftarı olanlara verildiği görülecektir.

Şia sözünün, Ali’yi seven ve ona buğzetmeyen ashabın tamamına söylendiğini ileri sürmek doğru bir yorum olamaz. Çünkü bir kimseyi sevmek ve ona buğzetmemek, tek başına onun şiası olmak için kifayet etmez; burada bir hususiyetin de olması gerekir ki bu da, o şahsa uymak, onun tarafını tutmaktır. Bu özellik olmadan birisine, birisinin şiasıdır demek, ancak mecazi bir itibarla olabilir. O halde bu sözle, ashaptan bir kısmının kastedildiği şüphe götürmez bir olaydır ki onlarda bulunan bir özellik, onları diğer ashaptan ayırmış ve kendilerine bu ismin verilmesini sağlamıştır. Bu özelliğin diğer ashapta da olmadığı da bellidir. Çünkü aksi taktirde yalnızca onlara Ali şiası denilmezdi.

Ebu Hatem-i er-Razi diyor: “İslam dini içinde Resulullah (s.a.a)’in döneminde ilk ortaya çıkan isim “Şia” ismidir. Bu isim, Ali’ye yakınlıklarıyla meşhur olan ashaptan dört kişinin: Ebuzer, Salman, Miktad ve Ammar’ın lakabı idi.” [41]

Hatib-i Bağdadi “el- Kifaye” adlı kitabında diyor ki; Ebu Abdullah bin Ahrem el-Hafiz’a, Buhari’nin neden Sahabe Ebu Tufeyl’den hadis nakletmediği sorulunca; “Çünkü o Ali bin Ebu Talib’in şiası idi” cevabını verdi.” [42]

İbn-i Haldun ise şöyle yazıyor: “Ashaptan bir grup, Ali’nin taraftarlığını yapıyor, onun hilafete diğerlerinden daha layık olduğunu savunuyorlardı. Ancak ondan başkasının hilafete seçildiğini görünce, buna çok hüzünlenip üzüldüler. Fakat dinde sabit kadem olduklarından ve birlik ve beraberliğe çok önem verdiklerinden kendi aralarında izhar ettikleri hüzün ve üzüntülerine ilaveten fazla bir itirazda bulunmadılar.” [43]

Ustad Muhammed Kürd Ali ise demiştir ki: “Ashabın büyüklerinden bir grup, Hz. Resulullah (s.a.a)’ın döneminden itibaren Ali taraftarlığı ile tanınmaktaydı. Bu cümleden biri, Salman-i Farisi’dir. O; “Biz Hz. Resulullah’a Müslümanların hayrını istemek, Ali bin Ebu Talib’i imam edinip, onu sevmek üzere biat eyledik” derdi. Bunlardan bir diğeri de, Ebu Said-i Hudri’dir. O; “İnsanlar beş şeye emredildiler, onlar ise onların dördüne amel edip, birini de terk ettiler” derdi. Ona: “Amel edilen o dört şeyin ne olduğu sorulunca da, o: “Namaz, zekat, Ramazan ayının orucu ve hac” diye cevaplandırdı. Bu arada ona: “İnsanların terk ettiği o bir şey neydi?” denince de, O: “Ali bin Ebu Talib’in velayeti” cevabını verirdi. Ona: “Bu da mı onlarla beraber farzdı?” diye sorulunca da, O: “Evet” derdi. Bu sahabelere, Ebuzer el-Gaffari, Ammaber bin Yasir, Huzeyfe bin Yeman, Züşhadeteyn Huzeyme bin Sabit, Ebu Eyyub-i Ensari, Halid bin Said bin el-Ass ve Kays bin Sa’d bin Ubade gibilerini de misal olarak zikredebiliriz.” [44]

Ünlü Ehl-i Sünnet yazarı doktor Sübhi Salih ise bu hususta şöyle der: “Hz. Resulullah (s.a.a)’ın döneminde bile sahabe içerisinde Hz. Resulullah’ın damadı Ali’nin taraftarlığını y.nlar bulunmaktaydı. Ebuzer el-Gaffari, Mikdat bin Esved, Cabir bin Abdullah, Ubey bin Ka’b, Ebu Tufeyl Öber bin Vaile, Abbas bin Abdulmuttelip ve bütün oğulları, Ammar bin Yasir ve Ebu Eyyub-i Ensari bu cümleden ashap arasında yer almaktaydı.” [45]

Abdullah Emin ise, Şiilik hakkında şöyle der: “Şiiliğin temeli, hilafet husussunda Ali efendimizin yanında yer alıp, bu önemli mevkie onun daha layık olduğu inancıyla ona yardım eden ashaba dayanmaktadır.” [46]

Ustad Muhammed Abdullah İnan ise bu konuda şunları yazıyor: “Şiiliğin ilk olarak Haricilerin bölünmesi esnasında ortaya çıktığını sanmak bir hatadır. Aslında Şiilik, Allah Teala’nın: “En yakın aşiretini uyar” [47] emrini indirdiğinde, Allah Resulü’nün yakın akrabalarını toplayıp onlara peygamberliğini açıkladığı sırada onlardan bir cevap gelmezken, Hz. Ali’nin Peygamber-i Ekrem’e iman ettiğini ve her sahnede kendilerinden yardımını esirgemeyeceğini ilan etmesi üzerine,Allah Resulü’nün Hz. Ali’ye işaretle onlara: “Bu, benim kardeşim, vasim ve sizin içerinizdeki halifemdir; onu dinleyin ve ona itaat edin” açıklamasını yaptığı dönemden itibaren ortaya çıkmıştır.” [48]

Bütün bu açıklamalar şunu gösteriyor ki, Hz. Resulullah (s.a.a)’ın ashabı, Hazret’in kendinden sonra başta Hz. Ali (a.s) olmak üzere, Ehl-i Beyt İmamları’nın İslam ümmetinin önderleri olmasına dair olan isteği ve Kur’an-ı Kerim’in Ehl-i Beyt’i üstün tutup, öne geçiren ayetleri karşısında iki ana kola ayrılmıştır.

Bir kol, Peygamber-i Ekrem’in ve Kur’an-ı Kerim’in bu yöndeki açıklamaları karşısında hiçbir yorum yapmaksızın teslim olmuş, Hz. Resulullah (s.a.a)’ın döneminden itibaren ağırlığını bu yönde koymuş ve Hz. Ali başta olmak üzere, Ehl-i Beyt’in öne geçmesini istemiş, bunu savunmuştur.

Ancak Hz. Resulullah’ın rihletinden sonra, kendileri gibi düşünmeyen ashap tarafından herhangi bir gerekçeyle bunun önünün tıkandığını görünce de, yine başta Hz. Ali olmak üzere Ehl-i Beyt’i örnek alarak, hüzünlenmiş ve cari gidişata itiraz etmişse de, Hz. Resulullah (s.a.a)’ın rihlet etmesiyle henüz yeni filizlenmekte olan İslam dininin dağılıp yıkılmasını beklemekte olan İslam düş

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

selam aleykum. imam Cefer Sadik aleyhisselam hz. Elinin ve hz. Ebubekrin neslinden cixir. bunlar imam Cefer Sadik aleyhisselamin babalaradir

Ne olsun?Muhemmed ibni EbuBekrde EbuBekrin oglu idi amma bacisi Aisheden ferqli olaraq imam Ali(e) dushmeni yox dostu idi!

Кто боится нападок на свои убеждения, то сам сомневается в них. У. Филлипс

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

o kitabi Cafari-sadiq[ra] yazib? kishi kimi de gorum, o kitabin muallifi kimdir?man daqiq biliram ki, imam Cafar[ra]-in kitabi zemanemiza galib chixmayib. :pngu:

Əssələmu aleykum qardaş!Bilginən ki Malikin Muvattasını belə Malik özü yazmayıb.Bu gün əlimizdə Muvattanın iki versiyası var.Bu iki versiya Mailikin tələbələrinə aiddir!

Ona qalsa nə Buxarinin,nə Müslümün kitabları əlyazma şəkilində(özləri tərəfindən yazılmış)əlimizdə yoxdur.Bu kitablar əzbərlənə əzbərlənə nəsildən nəsilə ötürülüb.Yalnız daha sonralar yazılıb.Sən mənə Buxarinin özünün yazdığı "Əccəmiussahih"i göstərə bilərsən?Yaxud "Ədəbul Mufradı"?Qardaş bu işlərin qaydası belə olub ki ustadların kitablarını tələbələr digərlərinə çatdırıb və bu kitablar sonradan qələmə alınıb.

İmam Matrudinin "Tauhid"kitabı belə onun öz əlyazması deyil!Sənin dünya aləmdən,ümumiyyətlə İslam tədris ənənəsindən xəbərin yoxdu biz nə edək?

الحَمْدُ للهِ الَّذَي لاَ يَبْلُغُ مِدْحَتَهُ القَائِلُونَ، وَلاِ يُحْصِي نَعْمَاءَهُ العَادُّونَ، ولاَ يُؤَدِّي حَقَّهُ الُمجْتَهِدُونَ

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

SELAM ALEYKUM. VOLK DANISHIGINI BIL HZ.aishe ANAMIZ pEYGEMBERIMIZIN YOLDASHI OLUB IFDIRA ATMA ONA QURANI KERIMDE AYE VAR PEYGEMBERLERIN YOLDASHLARI SIZIN ALANALRINIZ BACILARINIZDI . sen eyer hz.Aishe anamiza ifdira atirsansa ne olacaginida bilirsen yeqin ki ALLAH sene hidayet nesib etsin sen nece muselmansan ki Peygemberimizin yoldashina ifdira atirsan hz. Aishe anamzi hz.Eli aleyhisselamin dushmeni olmayib ifdira atdin tovbe et. hz.Eli bu ifdirana qarshi axiretde senden hesab edecek hz. Aishe anamzi bu ifdiraya qarshi senden hesab isdeyecek Resulullah in yoldashina ifdira atdigin ucun hesab vereceksen

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

SELAM ALEYKUM. VOLK DANISHIGINI BIL HZ.aishe ANAMIZ pEYGEMBERIMIZIN YOLDASHI OLUB IFDIRA ATMA ONA QURANI KERIMDE AYE VAR PEYGEMBERLERIN YOLDASHLARI SIZIN ALANALRINIZ BACILARINIZDI . sen eyer hz.Aishe anamiza ifdira atirsansa ne olacaginida bilirsen yeqin ki ALLAH sene hidayet nesib etsin sen nece muselmansan ki Peygemberimizin yoldashina ifdira atirsan hz. Aishe anamzi hz.Eli aleyhisselamin dushmeni olmayib ifdira atdin tovbe et. hz.Eli bu ifdirana qarshi axiretde senden hesab edecek hz. Aishe anamzi bu ifdiraya qarshi senden hesab isdeyecek Resulullah in yoldashina ifdira atdigin ucun hesab vereceksen

estegfirullah qardash menim ne gunahim Allah Teala Ummulmomin Aisheni Qurani Kerimde gunahkar oldugunu deyir

Et-Tehrim

Əgər ikiniz də Allaha tövbə etsəniz, yaxşı olar. Çünki hər ikinizin qəlbi günaha meyl etmişdir. Əgər ona qarşı bir-birinizə dəstək versəniz, bilin ki, Allah, Cəbrail və əməlisaleh möminlər onun dostu və yardımçısıdır. Bunlardan başqa mələklər də onun yardımçılarıdır

Кто боится нападок на свои убеждения, то сам сомневается в них. У. Филлипс

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

estegfirullah qardash menim ne gunahim Allah Teala Ummulmomin Aisheni Qurani Kerimde gunahkar oldugunu deyir

Et-Tehrim

Əgər ikiniz də Allaha tövbə etsəniz, yaxşı olar. Çünki hər ikinizin qəlbi günaha meyl etmişdir. Əgər ona qarşı bir-birinizə dəstək versəniz, bilin ki, Allah, Cəbrail və əməlisaleh möminlər onun dostu və yardımçısıdır. Bunlardan başqa mələklər də onun yardımçılarıdır

Bashladilar el atmaga ibni bazz kimi.

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

  • 1 year later...
  • 4 months later...
salam.aleykum va rahmatullah. cafari mazhabi va tarixi haqqinda kimin malumati var? bu mazhab niya yaradildi? avvalki shia mazhablari batil idimi? xahish ediram dalilnan. :gizildish:

Sənin bu sualına sənin ağırlığında mürəkkəblə cavab yazmaq olar!

Buna görə sənə bəzi kitabların ünvanını verirəm ki, ətraflı məlumat ala biləsən!

1. İslam məzhəbləri ilə tanışlıq - Dördüncü fəsil

http://haqqyolu.org/kitabxana/read.php?id=20081002061538

2. İslamda şiəlik

http://haqqyolu.org/kitabxana/read.php?id=20081104044441

3. Şiəlik necə yaranmışdır?

http://haqqyolu.org/kitabxana/read.php?id=20081225074506

Mən bilən bəsdir.

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Tulku, harda gizlenmisen? chix bayira :gizildish:

?lh?mdulillahi r?bbil al?min v? s?ll?llahu ?la seyyidina M?h?mm?din v? alihit-tayyibinatinat-tahirin v? ?la ?shabihil ?xyaril munt?c?bin v? l?`n?tullahi ?la ?`daihim ?cm?in.

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

... manim maqsadim haqqi aydinlashdirmaq, bidetleri mehv etmak, xalqi savadlandirmaq va bazi azanlari dogru yola qaytarmaqdir ...

Haqq günəşdən də aydındır! Günəşi görmək istəməyənə günəş neyləsin?

İslama ən böyük bidəti Mr. Hemfer gətirib. Get oxu və məhv et!

İlkin mərhələdə xalqı elm öyrətməklə savadlandırmaq olar. Sonrakı mərhələdə xalqı tədqiqat və təhqiqata həvəsləndirmək olar!

ALLAH istəməsə sən heç kimi doğru yola qaytara bilməzsən! ALLAH istəsə isə, sən olmasan belə başqasının vasitəsilə insanları hidayət edəcək!

Şiələri təvəssülə görə müşrik sayırsınız, amma özünüzü ALLAHdan əlavə bir hidayətçi!!! Bəs bu şirk deyil???

Изменено пользователем Shie_cavabi

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

ay al-fath, biz da sorushuruq ki, imam Cafar [ra]-in kitablari qalib, ya yox. imam Cafar [ra]-in adindan danishan Kuleyni hech onu gormayib. amma gor bir onun adindan necha min hadis-hokm naql edir.

Kitablara cavab verilib.

Amma Kuleyni (rə) İmam Sadiqdən (ə) hədis nəql edərkən ravilərin də adını qeyd edib. Bu isə o deməkdir ki, Kuleyni (rə) hədisləri bir-başa İmam Sadiqdən (s) rəvayət etmir.

Əgər hədis nəql etmək hədisi buyuran şəxsi görməkdən asılıdırsa, sizin Buxari, Müslim və sairləri Peyğəmbəri (s) görmüşdü ki, onların hədislərini qəbul edirsiniz?

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

aha, demali sen Cafar Sadiq[rehimehullah]-in hech bir kitabini oxumamisan. onun aqidesi ila da tanish deyilsen. men de deyiram ki, imam Sadiq[ra] ahli-sunna olub. sen onun kitablarini oxumaya-oxumaya yalandan dema ki, onun arxasinca gedirsen. balka kuleyni yalan yazir? axi ozun da gorursen ki, usuli-kafi kitabinda tezadlar choxdur. bir yerda Abu Bakr [ra]-i teriflayir, bir yerda lanatlayir. indi bunlarin hansin imam Sadiq[ra] deyib, hansin demayib?san hech bilmirsan ki, kimin yolun gedirsen? nasa Allah hidayet elasin. ves selam. :yahoo:
men de deyiram ki, imam Sadiq[ra] ahli-sunna olub.

Bəli İmam Sadiq (ə) əsil əhli sünnə olub. Söhbətə dəqiq fikir ver! Əsil Əhli sünnə! Daha yalançı olmayıb. O Peyğəmbərin (s) buyurduğu bütün hədisləri qəbul edib! O cümlədən: Mən kimin mövlası və rəhbəriyəmsə, bu Əli (ə) də onun mövlası və rəhbəridir.

İmam Sadiq (ə), bəziləri kimi özünü əhli sünnə adlandıraraq Peyğəmbərin (s) buyuruqlarının yarısını qəbul, yarısını da rədd edənlərdən olmayıb.

sen onun kitablarini oxumaya-oxumaya yalandan dema ki, onun arxasinca gedirsen. balka kuleyni yalan yazir?

Siz də Peyğəmbərə (s) aid olan bir kitab oxumayıbsınız! Bəs necə olur ki, Onun (s) yolu ilə getməyinizi iddia edirsiniz? Bəlkə Buxari və Müslim yalan yazır?

axi ozun da gorursen ki, usuli-kafi kitabinda tezadlar choxdur. bir yerda Abu Bakr [ra]-i teriflayir, bir yerda lanatlayir.

Qur`anın özündə də bəzi ayələrin məzmunu fərqlidir. Bir yerdə səhabələr təriflənir və ALLAHın onlardan razı olduğu deyilir, digər yerdə isə səhabələr pislənir və onların Peyğəmbərə (s) əziyyət vermələri vurğulanır. Bu o deməkdir ki, Qur`anda da təzadlar var? Ziddiyyət təşkil edən ayələrin izaha ehtiyacı olduğu kimi, ziddiyyət təşkil edən hədislərin də izaha ehtiyacı var. Əlbəttə əgər hədislər zəif deyillərsə!

san hech bilmirsan ki, kimin yolun gedirsen? nasa Allah hidayet elasin. ves selam.

Biz yaxşı bilirik ki, bizim məzhəb həqiqət və məntiq yolu ilə inkişaf edir! Daha pul və zor gücü ilə deyil! ALLAH hidayətdə olmayıb özlərini hidayətdə sayanlara da hidayət versin! Amin! Vəssəlam!

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

... qaldi ki, Kuleyniye, agar sanin, manim kimi savadsiz insanlar usuli-kafiya baxib, yaridan choxuna gulursa, Kuleyni neca alimdir? hech dushunursen?
sanin, manim kimi

Danışmaq istəyəndə, öz adından danış!

yaridan choxuna gulursa,

Kiminsə bir kitaba gülməsi, o kitabın batil və qeyri-səhih olmasına dəlalət etmir! Sənin məntiqinə qalsa, ateistlər də 70-il Qur`ana gülüblər! Bu o deməkdir ki, sən ALLAH haqqında da eyni fikirdəsən???

AMMA səndən gözlənilir! ALLAHı cism bilənlər, Onun səhv etməsinə də inanarlar!

ALLAHı cism bilməyiniz barədə, buyurub baxa bilərsən:

http://forum.bakililar.az/index.php?showtopic=70359

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

selam aleykum. imam Cefer Sadik aleyhisselam hz. Elinin ve hz. Ebubekrin neslinden cixir. bunlar imam Cefer Sadik aleyhisselamin babalaradir

ALLAH Təala Qur`anda buyurur:

Firon ailəsindən olub imanını gizli saxlayan bir kişi dedi: ...

http://quran.az/index.php?lang=aze&soorah=40&aya=28&query=&author=1

40-cı surə, "Ğafir", "Bağışlayan" surəsi, 28-ci ayə.

Fironun ailəsindən bir mцminin olması, heз də Firon ьзьn fəzilət sayılmır. Eləcə də Əbubəkrin nəslindən bir nəfərin mцmin olması, Əbubəkr ьзьn fəzilət sayılmayacaq!

Изменено пользователем Shie_cavabi

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

SELAM ALEYKUM. VOLK DANISHIGINI BIL HZ.aishe ANAMIZ pEYGEMBERIMIZIN YOLDASHI OLUB IFDIRA ATMA ONA QURANI KERIMDE AYE VAR PEYGEMBERLERIN YOLDASHLARI SIZIN ALANALRINIZ BACILARINIZDI . sen eyer hz.Aishe anamiza ifdira atirsansa ne olacaginida bilirsen yeqin ki ALLAH sene hidayet nesib etsin sen nece muselmansan ki Peygemberimizin yoldashina ifdira atirsan hz. Aishe anamzi hz.Eli aleyhisselamin dushmeni olmayib ifdira atdin tovbe et. hz.Eli bu ifdirana qarshi axiretde senden hesab edecek hz. Aishe anamzi bu ifdiraya qarshi senden hesab isdeyecek Resulullah in yoldashina ifdira atdigin ucun hesab vereceksen
PEYGEMBERLERIN YOLDASHLARI SIZIN ALANALRINIZ BACILARINIZDI .

1. "Peyğəmbərlərin" (ə) yox! Yalnız İslam peyğəmbəri Həzrət Məhəmmədin (s) zövcələri (xanımları).

2. "Bacılarınız" məsələsi ümumiyyətlə yoxdur. Qur`anı təhrif etmə! Yalnız "analarınızdır" var.

Aishe anamzi hz.Eli aleyhisselamin dushmeni olmayib

Sən dedin, biz də inandıq! İslamdan azacıq məlumatı olanlar bilir ki, kim Təlhə və Zübeyrə qoşularaq İmam Əli (ə) ilə müharibəyə getdi! Cəməl (Nakisin) müharibəsi!

Ətraflı məlumatlar buradan 2-ci bölmə, 6 və 7-ci fəsilləri oxuya bilərsiniz:

http://haqqyolu.org/kitabxana/read.php?id=20081221111332

Изменено пользователем Shie_cavabi

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Fironun ailəsindən bir mцminin olması, heз də Firon ьзьn fəzilət sayılmır. Eləcə də Əbubəkrin nəslindən bir nəfərin mцmin olması, Əbubəkr ьзьn fəzilət sayılmayacaq!

Burada şrift qarışıb. Amma üstündən yazı yazdığım üçün redaktə edə bilmədim.

Beləliklə, redaktə olunmuş variant:

Fironun ailəsindən bir möminin olması, heç də Firon üçün fəzilət sayılmır. Eləcə də Əbubəkrin nəslindən bir nəfərin mömin olması, Əbubəkr üçün fəzilət sayılmayacaq!

Изменено пользователем Shie_cavabi

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Bir sual da mən verim!

Əhli sünnə qardaşlarımız həmişə Aişənin fəzilətinə dair bu ayəni sitat gətirirlər:

Peyğəmbər möminlərə onların özlərindən daha yaxındır. (Möminlər peyğəmbəri özlərindən çox sevməli, onun hər bir əmrini sözsüz yerinə yetirməlidirlər). Onun övrətləri (möminlərin) analarıdır (heç kəs onlarla evlənə bilməz).

http://quran.az/index.php?lang=aze&soorah=33&aya=6&query=&author=1

33-cü surə, "əl-Əhzab", "Müttəfiqlər" surəsi, 6-cı ayə.

1. Bu ayənin nazil olma səbəbi (şə`ni-nüzulu) belədir:

Peyğəmbərin (s) səhabələrindən, Əhli sünnə qardaşlarımızın "əziz-giramisi" olan Təlhə dedi:

"Peyğəmbər (s) öləndən sonra Aişəni mən alacağam!"

Bunu eşidən Peyğəmbər (s) olduqca narahat oldu. ALLAH ayə nazil edərək Peyğəmbərin (s) xanımları ilə evlənməyi haram etdi.

2. Əgər Aişə xanım bu ayəyə görə fəzilətlidirsə, nə üçün Peyğəmbərin (s) digər xanımlarına bu fəzilətdən pay vermirsiniz?

3. Bu ayədən başqa Qur`an, hədis, tarix və sair mənbələrdən Aişənin fəzilətinə dəlalət edən nə isə tapıb gətirə bilərsinizmi?

Bəlkə "MÜKAFAT" da aladınız!!! :P

Изменено пользователем Shie_cavabi

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

  • 2 weeks later...
Шиизм — это дифференцированный Ислам, который начинает и избирает своё направление в истории с радикального протеста, это Али , наследника Мухаммада (это — "Нет" Али, которое он даёт в ответ Абдуррахману на собрании по избранию халифа, олицетворявшего "исламскую" аристократию и компромисс). Это "Нет" вплоть до сафавидских времён являлось неотъемлемой частью шиитского движения в истории ислама, отличительным знаком социальной и политической группы последователей Али известных за свою приверженность традициям семьи Пророка. Это движение (Шиизм) основано на Коране и Сунне, но не Коране и Сунне Омейядов, Аббасидов, Газнавидов, Сельджуков, Монголов, и Тимуридов, но на Коране и Сунне, завещанными нам Мухаммадом (да пребудет мир с ним) и людьми его дома.

Исламская история избрала странный путь. Преступники и бандиты, арабы, персы, турки, татарские и монгольские династии,— все они в разные исторические периоды правили мусульманами, являлись обладателями власти, все — за исключением семьи самого Пророка, непорочных имамов. Шиизм начинается с протеста "Нет", это "Нет" пути, который избирает история, восстание против истории. Шиизм выступает против истории, которая во имя Корана, Королей и Цезарей следует путём невежества, во имя Сунны приносит в жертву тех, кто вырос и был воспитан в обители Корана и Сунны!

Bu cefengiyata ozun hech inanirsan? :)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Bir sual da mən verim!

Əhli sünnə qardaşlarımız həmişə Aişənin fəzilətinə dair bu ayəni sitat gətirirlər:

Peyğəmbər möminlərə onların özlərindən daha yaxındır. (Möminlər peyğəmbəri özlərindən çox sevməli, onun hər bir əmrini sözsüz yerinə yetirməlidirlər). Onun övrətləri (möminlərin) analarıdır (heç kəs onlarla evlənə bilməz).

http://quran.az/index.php?lang=aze&soorah=33&aya=6&query=&author=1

33-cü surə, "əl-Əhzab", "Müttəfiqlər" surəsi, 6-cı ayə.

1. Bu ayənin nazil olma səbəbi (şə`ni-nüzulu) belədir:

Peyğəmbərin (s) səhabələrindən, Əhli sünnə qardaşlarımızın "əziz-giramisi" olan Təlhə dedi:

"Peyğəmbər (s) öləndən sonra Aişəni mən alacağam!"

Bunu eşidən Peyğəmbər (s) olduqca narahat oldu. ALLAH ayə nazil edərək Peyğəmbərin (s) xanımları ilə evlənməyi haram etdi.

2. Əgər Aişə xanım bu ayəyə görə fəzilətlidirsə, nə üçün Peyğəmbərin (s) digər xanımlarına bu fəzilətdən pay vermirsiniz?

3. Bu ayədən başqa Qur`an, hədis, tarix və sair mənbələrdən Aişənin fəzilətinə dəlalət edən nə isə tapıb gətirə bilərsinizmi?

Bəlkə "MÜKAFAT" da aladınız!!! :)

Eger senin uchun Quran ayesi delil deyilse onda menim sene sozum yoxdur!

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Bir sual da mən verim!

Əhli sünnə qardaşlarımız həmişə Aişənin fəzilətinə dair bu ayəni sitat gətirirlər:

Peyğəmbər möminlərə onların özlərindən daha yaxındır. (Möminlər peyğəmbəri özlərindən çox sevməli, onun hər bir əmrini sözsüz yerinə yetirməlidirlər). Onun övrətləri (möminlərin) analarıdır (heç kəs onlarla evlənə bilməz).

http://quran.az/index.php?lang=aze&soorah=33&aya=6&query=&author=1

33-cü surə, "əl-Əhzab", "Müttəfiqlər" surəsi, 6-cı ayə.

1. Bu ayənin nazil olma səbəbi (şə`ni-nüzulu) belədir:

Peyğəmbərin (s) səhabələrindən, Əhli sünnə qardaşlarımızın "əziz-giramisi" olan Təlhə dedi:

"Peyğəmbər (s) öləndən sonra Aişəni mən alacağam!"

Bunu eşidən Peyğəmbər (s) olduqca narahat oldu. ALLAH ayə nazil edərək Peyğəmbərin (s) xanımları ilə evlənməyi haram etdi.

2. Əgər Aişə xanım bu ayəyə görə fəzilətlidirsə, nə üçün Peyğəmbərin (s) digər xanımlarına bu fəzilətdən pay vermirsiniz?

3. Bu ayədən başqa Qur`an, hədis, tarix və sair mənbələrdən Aişənin fəzilətinə dəlalət edən nə isə tapıb gətirə bilərsinizmi?

Bəlkə "MÜKAFAT" da aladınız!!! :)

Ay ozunu shiye sayan. Sen hech shiye messebinin temeliniin kim terefinden nece qoyuldugunu, ilk alimleriniz kim oldugunu onlarin kitablarinda neler yazdiglarini bilirsen ???

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

To: 'Shie_cavabi'

Ilk alimleriniz Kuleyni ve digerleri kitablarinda yazirlar ki Quran deyishdirilib ve eslinde 17 000 aye olmalidir. Kim Quranin tam oldgunu deyerse o Shiye deyil.

Allah subhanatala Quranda deyir ki bu kitabi men nazil etdim ve axirete qeder men onu qoruyacagam. Demeli Kuleyni ve digerleri Allaha iftira atirlar. Yeni Allah subhanatala Qurani qorumaga gucu chatmadi! Euzu Billeh. Allaha iftira atan shexslerden daha zalim kim ola biler.

Bu da messebinizin ilk alimlerinin yazdigi. Indi de gorum Quran tamdir yoxsa yox???

Eger tamdirsa onda sen Shiye deyilsen. Eger tam deyilse onda sende Allah subhanatalaya iftira atmish olursan!!!!!!!!!!!!!

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Bir sual da mən verim!

Əhli sünnə qardaşlarımız həmişə Aişənin fəzilətinə dair bu ayəni sitat gətirirlər:

Peyğəmbər möminlərə onların özlərindən daha yaxındır. (Möminlər peyğəmbəri özlərindən çox sevməli, onun hər bir əmrini sözsüz yerinə yetirməlidirlər). Onun övrətləri (möminlərin) analarıdır (heç kəs onlarla evlənə bilməz).

http://quran.az/index.php?lang=aze&soorah=33&aya=6&query=&author=1

33-cü surə, "əl-Əhzab", "Müttəfiqlər" surəsi, 6-cı ayə.

1. Bu ayənin nazil olma səbəbi (şə`ni-nüzulu) belədir:

Peyğəmbərin (s) səhabələrindən, Əhli sünnə qardaşlarımızın "əziz-giramisi" olan Təlhə dedi:

"Peyğəmbər (s) öləndən sonra Aişəni mən alacağam!"

Bunu eşidən Peyğəmbər (s) olduqca narahat oldu. ALLAH ayə nazil edərək Peyğəmbərin (s) xanımları ilə evlənməyi haram etdi.

2. Əgər Aişə xanım bu ayəyə görə fəzilətlidirsə, nə üçün Peyğəmbərin (s) digər xanımlarına bu fəzilətdən pay vermirsiniz?

3. Bu ayədən başqa Qur`an, hədis, tarix və sair mənbələrdən Aişənin fəzilətinə dəlalət edən nə isə tapıb gətirə bilərsinizmi?

Bəlkə "MÜKAFAT" da aladınız!!! :loool:

Eger senin uchun Quran ayesi delil deyilse onda menim sene sozum yoxdur!

Mən demədim ki, Qur`an ayəsi bizə dəlil deyil! Bunu hardan çıxartdın? Mənim yazdıqlarımı düzgün oxu, sonra danış!

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Bir sual da mən verim!

Əhli sünnə qardaşlarımız həmişə Aişənin fəzilətinə dair bu ayəni sitat gətirirlər:

Peyğəmbər möminlərə onların özlərindən daha yaxındır. (Möminlər peyğəmbəri özlərindən çox sevməli, onun hər bir əmrini sözsüz yerinə yetirməlidirlər). Onun övrətləri (möminlərin) analarıdır (heç kəs onlarla evlənə bilməz).

............

3. Bu ayədən başqa Qur`an, hədis, tarix və sair mənbələrdən Aişənin fəzilətinə dəlalət edən nə isə tapıb gətirə bilərsinizmi?

Bəlkə "MÜKAFAT" da aladınız!!! :P

Ay ozunu shiye sayan. Sen hech shiye messebinin temeliniin kim terefinden nece qoyuldugunu, ilk alimleriniz kim oldugunu onlarin kitablarinda neler yazdiglarini bilirsen ???

Bəli, ALLAHın verdiyi elm sayəsində bilirəm! :loool:

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Ay ozunu shiye sayan. Sen hech shiye messebinin temeliniin kim terefinden nece qoyuldugunu, ilk alimleriniz kim oldugunu onlarin kitablarinda neler yazdiglarini bilirsen ???

Ay özünü sələfi və müsəlman sayan (vəhhabi)! Sən heç vəhhabi, sələfi məzhəbinin təməlinin kim tərəfindən, necə qoyulduğunu bilirsən???

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

To: 'Shie_cavabi'

Ilk alimleriniz Kuleyni ve digerleri kitablarinda yazirlar ki Quran deyishdirilib ve eslinde 17 000 aye olmalidir. Kim Quranin tam oldgunu deyerse o Shiye deyil.

Allah subhanatala Quranda deyir ki bu kitabi men nazil etdim ve axirete qeder men onu qoruyacagam. Demeli Kuleyni ve digerleri Allaha iftira atirlar. Yeni Allah subhanatala Qurani qorumaga gucu chatmadi! Euzu Billeh. Allaha iftira atan shexslerden daha zalim kim ola biler.

Bu da messebinizin ilk alimlerinin yazdigi. Indi de gorum Quran tamdir yoxsa yox???

Eger tamdirsa onda sen Shiye deyilsen. Eger tam deyilse onda sende Allah subhanatalaya iftira atmish olursan!!!!!!!!!!!!!

Ilk alimleriniz Kuleyni ve digerleri kitablarinda yazirlar ki Quran deyishdirilib ve eslinde 17 000 aye olmalidir. Kim Quranin tam oldgunu deyerse o Shiye deyil.

Şiə o şəxsə deyilir ki, din və məzhəbini məntiqlə seçsin. Kuleyni də bir alimdir. O hədisləri toplayıb. Lakin onun hədislərinin hamısı tam olaraq səhih deyil. Əgər Kuleyninin kitabından hədis gətirmək istəyirsənsə, mənbəsini dəqiq qeyd et!

Şiə elə Qur`anı tam sayanlardır. Əhli-sünnə alimlərindən Qur`anın təhrif olmasına inananlar az deyil ki????

Allah subhanatala Quranda deyir ki bu kitabi men nazil etdim ve axirete qeder men onu qoruyacagam. Demeli Kuleyni ve digerleri Allaha iftira atirlar. Yeni Allah subhanatala Qurani qorumaga gucu chatmadi! Euzu Billeh.

Kuleyni və digərləri səhih və zəif olmasına baxmayaraq hədisləri toplayıblar. Bu onların ALLAHa və başqalarına iftira atması demək deyil. Onlar hədisləri toplayıblar ki, itib-batmasın. Daha hədisin səhih və ya zəif olması barədə nəzər verməyiblər. Bunu özlərindən sonrakı alimlərin öhdəsinə qoyublar.

Allaha iftira atan shexslerden daha zalim kim ola biler.

Sənin kimi ALLAHı cism bilənlər! Buradan baxa bilərsən:

http://forum.bakililar.az/index.php?showtopic=70359

Bu da messebinizin ilk alimlerinin yazdigi. Indi de gorum Quran tamdir yoxsa yox???

Eger tamdirsa onda sen Shiye deyilsen. Eger tam deyilse onda sende Allah subhanatalaya iftira atmish olursan!!!!!!!!!!!!!

Heç də məlum olmadı ki, o sözü hansı məzhəbin alimi və ya cahili deyib??? Sən Kuleyninin yazdığı Kafi kitabından nə isə göstərdin ki??? Ağzına gələni yazdın bura, sonra da deyirsən ki, şiələri bağladım! Ağıl və məntiqlə danış!

İndi deyirəm: Qur`an təhrif olunmayıb! İnanmırsansa bu əsəri oxuya bilərsən:

http://haqqyolu.org/kitabxana/read.php?id=20081007030242

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

selam aleykum. imam Cefer Sadik aleyhisselam hz. Elinin ve hz. Ebubekrin neslinden cixir. bunlar imam Cefer Sadik aleyhisselamin babalaradir

Senden sorushan oldu onun babalari kimdi? yoxsa ebu bekrin reytinqini qaldirmaq isteirsen?

?lh?mdulillahi r?bbil al?min v? s?ll?llahu ?la seyyidina M?h?mm?din v? alihit-tayyibinatinat-tahirin v? ?la ?shabihil ?xyaril munt?c?bin v? l?`n?tullahi ?la ?`daihim ?cm?in.

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

selam aleykum. imam Cefer Sadik aleyhisselam hz. Elinin ve hz. Ebubekrin neslinden cixir. bunlar imam Cefer Sadik aleyhisselamin babalaradir

Senden sorushan oldu onun babalari kimdi? yoxsa ebu bekrin reytinqini qaldirmaq isteirsen?

O özü də yaxşı bilir ki, Əbu-bəkrin (ALLAH bizdən razı olsun) reytinqi belə şeylərlə artmaz! Ona qalsa Firon gərək mələk olsun ki!!! ALLAH onun nəslindən bir möminin çıxmasını Qur`anda buyurub!

قال عليّ (ع): من احبّنا اهل البيت فليستعدّ عدّة للبلاء (الغارات, ج2, ص401)ا

İmam Əli (ə) buyurub: Kim biz Əhli-beyti (ə) sevsə, özünü bəlalara hazırlasın! (Mənbə: əl-Ğarat, c-2, s-401)

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

  • 1 month later...

Bismillahir Rəhmanir Rəhim

Deyirəm hər şey bir yana, bu tülkü yox oldu ele bil axı... Hara itdi o? İndi hansı təfriqə məsələsi axtarmağa getdi görəsən?!

Изменено пользователем Intizarda
Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Salam Aleykum ozunuze gelin biz hamimiz muselmanig shie ve sunnu fergi yoxdur hamimiz bir Allaha ve onun Resuluna iman getirik bele sheyler edib Islamin dushmenlerini sevidirmeyin men sizin hamizdan xayish edirem birbimizi girmagdansa Islami yaymagla meshgul olag. :):az:

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Tulku, harda gizlenmisen? chix bayira :D

gedib cehennemdeki"yashil bazardan "mal alib Abubekrin qabaqinda saracaq,optovoy terevez mehsullari!

YA OLDUĞUN KIMI GÖRUN,YA GÖRUNDUYUN KIMI OL!!!

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Salam Aleykum ozunuze gelin biz hamimiz muselmanig shie ve sunnu fergi yoxdur hamimiz bir Allaha ve onun Resuluna iman getirik bele sheyler edib Islamin dushmenlerini sevidirmeyin men sizin hamizdan xayish edirem birbimizi girmagdansa Islami yaymagla meshgul olag. :D:az:
xeyri yoxdu 1000 defelerle bu selefi qanmazlarini sulhe devet etdik! amma yene de oz relslerinden cixmadilar!Bu relsleri millonlar verib qoyublar eee, kimdi onlara icaze veren ki,haqqa gelsinler?Boqazdilar!

YA OLDUĞUN KIMI GÖRUN,YA GÖRUNDUYUN KIMI OL!!!

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

bura dini forum deyil bura bazardi kitab pasaji.Allahdan bashga hamidan danishdiniz daha dogrusu giybet ettini. siz ne Ali r.a ne AbuBakrin cavabini vere bilmeyeceksiniz ey SHIRK VE BIDET EHLI :prigprig:

Ссылка на комментарий
Поделиться на других сайтах

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.

Гость
Ответить в тему...

×   Вы вставили отформатированное содержимое.   Удалить форматирование

  Only 75 emoji are allowed.

×   Ваша ссылка была автоматически встроена.   Отобразить как ссылку

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Загрузка...
×
×
  • Создать...